Şunu bilir, şunu söylerim: Betonarme sayesinde geniş
boşluklar bırakabilme imkânın oluyor. Böylece geniş pencereler açabiliyorsun.
Aklıma İzmir’deki apartmanları getiren Robert Mallet-Stevens tarzı binalar en
çok ta bu sayede güzel. Betonarme iskeletin içini gaz betonla doldurup, küçük
ve kemerli pencereler bırakarak ortaya bir külliye çıkarmak haliyle pek hoş değil. Aynı
handikap betonarme iskelet üzerine tarihi taş görünümlü/kaplamalı herhangi bir şey
yapmakta da var. Kaplama taşın bir türlü yeterince güzel olmamasının en
büyük nedeni, malzemenin kendi kendini taşımamadığının bir şekilde
anlaşılmasıdır. Yapının dürüst olmaması, insanın estetik duygularında bir
çarpılmaya yol açıyor olmalı... Halbuki hakikî bir yığma yapı bütün dürüstlüğü
ile zemine nasıl oturduğunu belli eder. Dışarıdan yapının hayatını
okuyabilirsin.
16 Mart 2017 Perşembe
Gerçek Mülkiyet Özgürlüğü
Biraz sonra önereceğim şeyler başta mülkiyete karşı bir
anarşizm hülyası gibi gözükebilir ama değil. Neye malik olduğumuzu sorgulamak
istiyorum. Yoksa mülkiyete karşı değilim.
Mülkiyet kavramı
ve bununla bağlantılı uygarlık, geçmiş zamanlardaki sonsuz doğa kaynakları
üzerinde bir enstantane olarak ortaya çıktı, gelişti. Fakat günümüzde artık kendi entropisinde
boğulan, sürdürülmesi imkânsız bir şey haline geldi. Tıpkı hızla çoğalan bir
parazit gibi veya göldeki istilacı bir yosun gibi. Bunların popülasyonların
dengeli bir seviyeye ulaşması için mâlik olunan kaynakların çevriminin
şimdikinden çok çok daha verimli ve uyumlu yapılması şart.
Bence devlet,
dolayısıyla millet, malik olduğu ülke coğrafyasını, hava, su mineral
döngüleriyle, ekosistemiyle toptan ele almalı ve buna halel gelmemesi için
çalışmalı… İnsanların ve gelecek kuşakların doğadan sağladığı bütüncül fayda
çok çok önemlidir. Peki devlet bunu o coğrafyayı insanlardan koruyarak mı
yapmalı? İşte burada kat’i bir ayrım öneriyorum: Coğrafya İNSANlara sınırsız
bir şekilde açık olmalı. Her isteyen istediği yere evini bahçesini kurabilmeli.
Aralarında anlaşarak köyler kurabilmeli (eskiden olduğu gibi). Antropolojik
verilere göre sanırım bir insan topluluğu 150 kişiye kadar bir lidere ihtiyaç
duymadan rahatlıkla kendini idare edebiliyor. 1000 kişilik kabilelerde zaman
zaman bir kişi öne çıkabiliyor. Daha sonra şeflikler ve devletler başlıyor.
Bunların yaptığı imar, zanaat ve ziraat doğaya ciddi olarak etki etmeye başlıyor:
Şehirler… Bahsettiğim o tüm coğrafyanın hâkimi olan devlet, bunlara
insanlarının hakkı olan topraklar üzerinde kendi hâkimiyetini kurmuş
simbiyozlar/parazitler muamelesi yapmalı. Geçmişte bu umursanmamış fakat
günümüzde bu etki istila düzeyinde. Üstelik köyler de şehirlerin geliştirdiği
teknolojiyi kullanarak tahribatı, toksisiteyi arttırıyor. Hijyen diye bir şey
var... Bu aşamada devlet bu şehirlere, doğaya verdikleri etki ölçüsünde izin
vermeli - devlet derken insanların tam
bilinçle hâkim olduğu bir varlığı kastediyorum-. Burada doğa ve uygarlık arasında bir dengeden
bahsetmiyorum; Doğa içindeki uygarlığın doğa tarafından hissedilmeyecek kadar
küçük bir detay haline getirilmesinden bahsediyorum. Bir noktada gariban kalıp
saz çalıp türkü söylemeyi savunduğum doğrudur. Fakat dahası var. Uygarlık,
doğaya etkisinin olmadığı büyüme sahaları keşfedebilir. Doğadan men edilirlerse
şehirler böyle yerler bulmaya zorlanacaktır. Hatta belki buralarda teknolojiyi
daha verimli kullanma fırsatı bularak daha iyi serpileceklerdir.
Bunlar olurken
teknolojinin kirletmediği doğa, biyolojik bir varlık olarak insanın sınırsız
özgürlüğüne bırakılmalı. 150-1000 kişilik topluluklarla sıfırdan ne
yapabiliyorsa yapabilir. Artık taşlardan duvar mı örer, sazdan çatı mı yapar,
sınırsız bir özgürlüğü olacaktır. komşu köyden aldığı tohumu ekeceği küçük
bahçeleri olacaktır.
Uygarlık isteyene
de doğada kafa dinlemek isteyene de istediğinin verildiği sistem bu değil
midir? Tabi demin bahsettiğim şu "doğaya etki edilmeyen" yerlerde
bunun basıl yapılacağı mesele. Bunun için işte metasimbiyoz adında bir çalışmam var.
Etiketler:
antropoloji,
doğa,
ekosistem,
insanlık,
kent,
mülkiyet,
şehir,
toprak reformu,
uygarlık
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)