1 Şubat 2017 Çarşamba

Ne oluyor?


Selam,
Bu blogda şimdiye kadar mimarî ve şehircilik sahasında henüz görmüş işitmiş olduğunuzu sanmadığım bazı hipotezler ortaya atacağım. Bunlar kesinlikle belli bir uzmanlığa dayanan, teknik ayrıntılara boğulmuş akademik şeyler değil. Şehirlerde yaşayan herkesin mustarip olduğu problemler belli (trafik, barınma, yeşil alan...) ve bunların çözümü herkesi ilgilendiriyor. Kafası çalışan ve açık fikirli olan herkesin "Metasimbiyoz"a hak vereceğine, vermese bile en azından anlayacağına eminim. Elbette uzmanların eleştirisi daha değerli olsa da herkesin burada iddia edilenleri zihninde tartıp, varsa eksik ve tutarsız tarafları kıyasıya eleştirmesini isterim.
  Çoğunuzun, şehirlerde ortaya çıkan şeyler (yollar, konutlar, AVMler, devlet binaları, hatta yeşil alanlar) için pek iyi şeyler hissetmediğine, hatta küçük bir kısmınızın bunlardan iğrendiğine eminim. Bir amacım da dünyada ve ülkemizde şehircilik adına yapılan şeylere sempatiyle bakan insanları bunların kötü olduğuna ikna etmek. Yapılan güncel işlere dair değerlendirmeler yapacağım. Anlattıklarımı okuyunca iğrenin istiyorum... Yapılan hiç bir işten memnun olmayan mimar odaları kadar iğrenin. Dünyaya kapkara gözlüklerle bakan, mutsuz, pesimist insanlar haline gelin (nıha nıhahaha!) çünkü elimde bu marazı iyi edecek bir panzehir var (sonra onu size satacağım… amacım bu).
 Çok garip ama o yapılanlardan iğrenen o küçük kısma ne işle meşgul olduklarını sorduğumuzda "mimar" olduklarını öğreniriz (ya da zaten tiplerinden bellidir). Evet, yukarıda saydıklarımdan çoğunu (yollar hariç) projelendiren, yani hayal eden ve biçim olarak ortaya çıkmalarını sağlayan kesim, diğer yandan bunlardan en çok nefret eden kesim oluyor. En azından "mimarlar odaları" düşüncesinde olan mimarlar böyle... İnsanlar bunun sebebini meslek içindeki siyasi bir fraksiyon olarak kabul etmeye meyillidir. Ama ben bunun çok ötesinde, mimarlık (ve şehircilik) denen  mesleğin memomunda (hoppala… ne acayip kelime) yapılanlara gerçekten karşı çıkmasını gerektiren memler* olduğunu düşünüyorum. Vücuda girmiş yabancı bir şeye alerjik reaksiyon gösteren hücreler gibi... Evet, alerjiklerin, mesela astımlıların kortizon kullanarak bu tepkiyi bastırması gibi herhalde günümüzde de bu mimari güdü bastırılıyor. Alerjen mi alerjik mi? Kimin hatalı olduğunu tam olarak kestiremediniz değil mi? Ama ortada sağlıksız bir durum olduğu kesin…
Türkiye’ye bakacak olursak şehirlerimizdeki mimari problemin neden kaynaklandığını da az çok biliyoruz… mu dersiniz, hayır! bildiğimizi sanıyoruz, problemin ne olduğunu ortaya koyan en tumturaklı sosyolojik teori bile aslında, doğası itibariyle problemi çözecek güçten yoksundur… Şöyle özetliyim: Ya işte Allahın sosyoloğu… Evet, bir mimar bile gelip problemin kaynağında sosyo-psikolojik filan meseleler olduğunu söylediğinde ona tek diyebileceğim bu… Muhakkak öyledir ama ben, problemin en kaynağında elle tutulur, bi’çarptı mı yer çarpan gayet fizikî bir şeyler olduğuna inanıyorum. Bu şey, bildiğimiz betondan asfalttan seramikten metalden plastikten yapılan bir şey... Bunu değiştirdiğimiz zaman mimarlık problemini çözeceğiz. Bilmiyorum, siz ne anladınız ama benim kastettiğim varlık şehrin kendisi… Elbette bunu zihnimizle, zihinlerimizde oluşan şeylerle yapacağız. Fizikîden ise kastım şu: Sosyolojiden, ekonomiden, siyasetten... yani zihnimizle zihinleri değiştirmeye çalışmaktan biraz yılmadık mı? Hepimiz lisede matematik, geometri, biyoloji öğreniyoruz. Beyinlere hükmetmeye (veya onları anlamaya) çalışacağımıza biraz da şu çevremizdeki taştan, metalden şeylere hükmedelim (veya onları anlayalım). Canlılara hükmedelim… desem tuhaf olacak, hadi onları anlayalım… Bu kadar bıcır bıcır sosyal olmak, ev, araba, dizi, futbol, siyaset konuşmak; sosyal medyada beyin eskitmek yetmedi mi?
Peki, ne yapmalıyız? Biraz havalı konuşmak gerekirse mimari paradigmayı değiştirmek zorundayız. Tamam... bu bayağı ukala bir laf oldu. O zaman şöyle açayım ki bu blogun sadece mimarları ilgilendiren bir blog olmadığını size anlatayım: Şehirler sadece kentlerden ibaret değildir ki mimarlar ve kent plancılarının ve belki inşaat mühendisleri teker teker söz sahibi olsun... Şehrin kentleşmiş yerlerinin etrafında onu besleyen ve sulayan hektarlarca arazi vardır. Bir kısmında sanayi üretimi için tesisler vardır; kentlilerin pisliğini temizle(meye çalış)an tesisler de vardır. Bunları bir birine bağlayan yollar vardır. Buralarda mimarî ancak üstünkörü fikir sahibi olabilir. Çözüm için bütüncül düşünmek gerekir ki anlayacağınız ya bütün mesleklerden oluşan bir konsorsiyum gibi bir şeye veya benim gibi uzmanlaşmamış, her şeyden azar azar anlayan birilerine ihtiyaç var. Evet, böyle abuk subuk bir girişten sonra (girişi nasıl yapacağımı çok düşündüm) bundan sonraki başlıklarda dünyayı kurtarmaya başlayabiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder